Kekemelik Forum

Tam Versiyon: İyileştiren Melodiler: Müzik Terapi
Şu anda tam olmayan bir versiyonun içeriğine bakıyorsunuz. Tam versiyon'a bakınız.
“Her hastalık müzikal bir sorundur ve her tedavi müzikli bir çözüm içerir” demiş Alman şair ve filozof Novalis. Bu söyleminde pek de haksız sayılmaz… 

Müzik ve enstrüman eğitiminin beyin gelişimi üzerindeki etkilerini araştırırken, müzikal deneyimlerin ileri yaşlarda ve yaşa bağlı nörolojik hastalıklarda nasıl işe yaradığına ve destekleyici etkilerinin olduğuna dair bilgiler çıkıyor karşıma. Her geçen yıl müziğin ve müzik terapinin Parkinson, Felç, Alzheimer, Demans, Konuşma bozuklukları vb. hastalıklar üzerindeki iyileştirici ve pozitif etkileri hakkındaki çalışmalar fazlalaşıyor. 



Yaşlanmak, yaş almak, yaşlı olmak… Hepimiz bu yolda ilerliyoruz fakat gidiş yollarımız birbirinden farklı. Peki o yolu kendimiz için olabilecek en iyi şekilde geçiyor muyuz? Şu ana kadar okuduklarımdan öğrendiğim bir şey varsa o da “Ununu eleyip eleğini duvara asmayan” ve işlemeye devam edenlerin, kaç yaşında olursa olsun hayatın her anından zevk alacak kadar güzel bir ömre sahip oldukları. Bilim ve sağlık açısından bakıldığında da durum farklı değil. Her gün yeni şeyler öğrenen, bolca düşünen ve sorgulayan beyin kolay yaşlanmıyor. Evet bedenimizin de belli bir kullanım süresi var ve eskidikçe zorlayıcı etkileri olabiliyor. Fakat bu etkilerle karşılaşmamız kendimize yaptığımız yatırımlarla: Yaşam şekli ve kalitesiyle alakalı. 
Bir yılı aşkın süredir yaşadığımız covid salgını, en değerlilerimiz olan yaş almış büyüklerimizi hedef aldı daha çok. Bunun, yararlanabileceğimiz tecrübeler ve edinebileceğimiz çokça bilgiden mahrum kalmak olduğunu düşünüyorum. Bu büyük bir kayıp hepimiz için.

Fakat genel olarak bakıldığında, zaman içinde yaşam sürelerinin uzaması ve doğum oranlarının düşüşüyle, dünya çapında yaşlı nüfusta oldukça büyük bir artış yaşandı. Bunların sonucunda beyindeki sinir hücrelerinin ve bazı genetik faktörlerin de etkisiyle “nörodejeneratif” hastalıklar denen bir grup oluştu(1)-(2). Nörodejenerasyon; yapısal veya fonksiyonel olarak beynimizdeki nöronların ilerleyici kaybı olarak tanımlanıyor. Bu durum doğum sırasında oluşan bir hasara bağlı oluşabileceği gibi, genetik faktörlerin ve yaşlanmanın etkisiyle de ortaya çıkabiliyor. “Alzheimer ve Parkinson gibi hastalıkların 40 yaş altında nadir görülmesi, yaşlanmanın bu hastalıklar için önemli bir risk faktörü olduğunu göstermekte(2) ” diyor birçok araştırma.
Yaşa bağlı bilişsel gerileme, ek bir hastalık eşlik etmemesine rağmen, kişilerin yaşam kalitelerini ve duygu durumlarını etkileyerek, içe kapanma veya depresyon gibi ruhsal hassasiyet olarak da ortaya çıkabiliyor. Hem bu rahatsızlıkları yaşayanlar hem de yakınları psikolojik yönüyle zorlayıcı süreçler geçiriyor. Bu tarz nörolojik hastalıkların olumsuz etkilerini azaltıp iyileşmesine katkı sağlayabilecek yollar, tedavi yöntemleri, her geçen gün tıp camiasında araştırılmaya devam ediyor. Son yıllarda etkinliği kanıtlanarak kullanılmaya başlanan bu yöntemlerden biri de “Müzik Terapi”. 
Müzik Terapi Nedir?
Müzik terapi: Hastanın (veya terapi alanın) ihtiyaçları doğrultusunda bireyselleştirilmiş ve yapılandırılmış müzik uygulamalarının, yetkili bir müzik terapisti tarafından terapötik (tedavi edici) bir şekilde kullanılmasıdır(3). Michael Thaut öncülüğünde 1990’lı yılların sonlarında başlayan çalışmalarla geliştirilmiş  ve müzik-beyin etkileşimlerini esas alarak, nörolojik bozukluklar üzerinde uygulanmaya başlanmış(4). 
Eski çağlardan beri, bizim kültürümüz de dahil olmak üzere birçok uygarlıkta, müzikle hastalıkları tedavi etmeye yönelik uygulamaların bulunduğu biliniyor. Fakat ilk olarak, ikinci dünya savaşından sonra askerlerin acı ve ıstıraplarını yatıştırmak ve psikososyal travmalarını hafifletmek için, müziğin terapötik amaçlı kullanımına yoğunlaşılmış. 1944 yılından itibaren de modern bilim anlayışına uygun ilk akademik müzik terapi programı Michigan Üniversitesi’nde başlatılmış(3). Ülkemizde ise ilk defa 2014 yılında müzik terapi uygulamalarına yönelik sertifikasyon eğitimleri başlamış(5). 

Peki Müzik Terapi ne işe yarıyor?  
Müzik terapiyi kısaca: Bozulmuş, kaybedilmiş ya da yeterince gelişmemiş olan işlev ve becerileri, müzik veya ses aracılığı ile (ritim, melodi, uyum, dinamik, tempo gibi müzik bileşenlerini kullanarak) geliştirmeye ya da yeniden kazandırmaya yönelik terapötik bir yaklaşım(3) olarak düşünebiliriz. ‘Müzik terapi’ bazen, her türlü müziğin bir çeşit hasta müdahale aracı olarak kullanılması şeklinde algılanabiliyor. Halbuki pozitif sonuç almak, hastaya uygun (kişiye özel) müziğin seçilmesi ile mümkün. Bu sebeple, psikoloji ve tıp alanlarında gerekli bilgiye sahip lisanslı ve nitelikli bir terapist tarafından; yani eğitimli bir müzik terapisti tarafından sunulması çok önemli(6). 

Müzik terapinin birçok tıbbi uygulamaya, özellikle de nörolojik hastalıklara yönelik rehabilitasyon programlarına eklenmesinin; hastalık semptomlarını azaltarak yaşam kalitesini yükselttiği aşikâr(3). Mesela Parkinson, İnme, Konuşma Bozukluğu olan hastaların yaşadığı hareket, denge, algı, konuşma ve hatta duygu akışı düzensizliklerinin, doğru müziğin ve ritmin seçilmesiyle büyük oranda hafifletilebilmesi kayda değer bir adım. Çünkü bu sayede müziğin kendi içindeki iniş-çıkışlarını, gerilme ve gevşemelerini ritmik bir senkronizasyonla kinetik hale getirebiliyorlar. Böylelikle otomatik ve keskin hareketler yumuşayarak daha kontrol edilebilir ve akıcı bir hal alıyor.

Parkinson ve Müzik Terapi
Doksanlı yıllarda Michael Thaut öncülüğünde yapılan, ritim temelli müzik terapinin Parkinson hastalarının yürüme yeteneği üzerindeki etkilerinin ölçüldüğü çalışmanın sonuçları, müziğin yarattığı farkı açıkça ortaya koyuyor. Thaut, uyguladığı deneyde ilk olarak düz arazide, rampalarda ve merdivenlerde 10 hastanın yürüme hızını ölçüyor. Ardından her hasta için yürüme hızlarına uyacak şekilde düzenli davul vuruşu ritmine sahip özelleştirilmiş kasetler hazırlayarak, katılımcılara kasetleri günde 30 dakika Walkman ile dinlemeleri talimatını veriyor. Her haftanın sonunda hastalara biraz daha hızlı ritmik vuruşlar içeren yeni bir kaset veriyor. Bir ay sonra yürüme hızlarını kasetler olmadan yeniden ölçtüğünde, her 10 kişiden dokuzunun, çalışmanın başlangıcına göre yüzde 50 daha hızlı yürüyebildiğini görüyor ve iyileşme kaydettikleri sonucuna varıyor(7).
Müziğin etkilerini ve hastalarıyla yaşadığı deneyimleri kitaplarında sıkça anlatan Nörolog Oliver Sacks’ın hikayeleri ise birbirinden enteresan. Eskiden müzik öğretmeni olan ve Parkinson başlangıcından muzdarip hastası Edith T.’nin yaşadıkları, müziğin kurtarıcı etkilerini gösteriyor bizlere. Parkinson’un etkilerinden dolayı hareketlerindeki doğallığı ve yumuşaklığı kaybederek zarafetini yitiren Edith’in, robot gibi mekanikleşmiş hareketlerinin, sadece müziği hayal etmesiyle bile bir rahatlığa kavuştuğunu; “Sıkışıp, donup kaldığını hissettiği anda kafasında canlandırarak çaldığı müzik ve ritim, onu düz ve donuk resimden dans ederek çıkarabiliyordu” sözleriyle kaleme almış ‘Müzikofili’ kitabında. Bunun sebebi müziği, ritmi hayal etmenin nörolojik açıdan müziği dinlemek kadar etkili olabilmesi.

Beyin iltihabının yarattığı hasardan dolayı bedeninin sağ tarafı, sol tarafına oranla çok hızlı hareket eden bir başka hastasında ise, kontrolün enstrüman sayesinde sağlanabildiğinden bahsediyor; “Olağan dışı hastalarımdan Ed için müziğin önemi çok büyüktü. Ona uygun ilacı bir türlü bulamıyorduk. Bir tarafa iyi gelen ilaç diğer tarafın şikayetlerini arttırıyordu. Ama Ed müziği çok seviyordu, odasında küçük bir org vardı. Bu enstrüman sayesinde ve yalnızca onu çalarken, iki elini ve bedeninin iki yarısını uyum içinde bir arada kullanabiliyordu” şeklinde anlatmış (8).
‘Müzik Terapi’ nin parkinson ve felç üzerindeki etkilerinden yararlanabilmek için müzisyen olmak ya da müzik eğitimi almış olmak gerekmiyor, hatta hiç müzik dinlemeyen kişiler bile bu uygulamadan faydalanabiliyor. Amaç sadece hastayı tekrar düzenli harekete (eşit adım atma, yürüyüş hızı ve uzunluğu) yöneltip teşvik ederek, orada tutabilecek doğru ritmi bulmak(10)-(11). Konusunda uzman bir terapistle birlikte elbette. Bunların yanı sıra doksanlı yıllardan itibaren yapılan çalışmalar: Aktif ritmik müzik uygulamaları sayesinde, kronik inmeli hastalarda bozulmuş motor fonksiyonlarının ritimle senkronize olarak zamanla düzelebildiğini de göstermiş.

Müziği Unutmamak Mümkün Mü?
Müzik Terapinin pozitif sonuç verdiği ve başarılı olduğu başka bir alan da ‘Alzheimer’. Aile üyelerinin isimlerini hatırlayamayacak derecede ileri seviye Demans ve Alzheimer hastalarının, eskiden severek dinledikleri parçaları duyduklarında, sözleriyle eksiksiz eşlik edebildiği birçok çalışmada geçiyor. Bunun sebebi olarak da, müzik hafızasının diğer hafıza sistemlerinden kısmen bağımsız olduğu ve dolayısıyla en geç zarar gören bölümlerden olduğu öne sürülüyor(9). 
The Keller Duo adıyla yaklaşık 28 yıldır kızıyla birlikte piyano konserleri veren ve albüm kaydeden piyanist Anne Alice Mae Keller’ın hikâyesi müzik hafızasına iyi bir örnek. Alice Keller’a 2001 yılında Demans teşhisi konuyor. Her geçen yıl hastalığının derecesi daha da ilerlemesine rağmen, bu durum konserlerini sürdürmeye engel olamıyor ve 2018 yılına kadar sahne hayatları devam ediyor.

Aile üyeleri, bazen masa ya da tabak gibi basit kelimeleri bile hatırlayamayacak durumda olan Keller’ın, her şeye rağmen piyanonun başına oturup kızıyla birlikte rahatlıkla ve takılmadan çalışabildiğini anlatmışlar verdikleri röportajda. Kelimeler ya da olaylar arasındaki bağı kaybetmesine karşın, yine de kızıyla hala iyi şekilde düet yapabildiğinden, hatta bazı zamanlarda kızının çalarken yaptığı hataları bile düzelterek ona yardımcı olabildiğinden bahsetmişler. Kızının, yaşadıkları bu durum için kurduğu cümleler ise çok etkileyici: 
“Annem hayatım boyunca piyanoda müzik danışmanım, ilham kaynağım ve en iyi arkadaşım oldu. Şu an zihinsel kapasitesi azalmış olsa bile müzik ve piyano sayesinde aramızdaki anlamlı ilişki devam edebiliyor. Onunla birlikte müzik yapmanın hayatımda yaptığım en önemli şeylerden biri olduğuna inanıyorum” (12). 

Finlandiya Akademisi’nde gerçekleştirilen bir araştırmada, beynimizin hafıza merkeziyle duygularımızın bütünsel çalıştığı, bu nedenle de duygusal olayların nötr olaylardan daha akılda kalıcı olduğu sonucuna varılmış. Tanıdık müzik, bir tür anımsatıcı işlevi görerek ve uzun zaman önce unutulmuş duygularla çağrışımları ortaya çıkararak, hastanın bütünüyle yitirmiş olduğu sanılan anılara yeniden erişebilmesini sağlıyor(14). Böylelikle demanslı hastalarda, müzikal belleği destekleyen korunmuş sinirsel bağlantıların aracılığı ve uyarımı sayesinde, sözlü hafızayı ve otobiyografik belleği harekete geçirmenin mümkün olabileceğini ortaya koyan sonuçlar elde edilmiş(13)-(14)-(15). 

Alice Keller da belki, yıllardır severek ve emek vererek çaldığı piyanonun başına geçtiğinde, müziğin sesiyle beraber eski anılarına geri dönüyordu. O an kafasından geçenleri bilemiyoruz tabii ki. Fakat sonuç ne olursa olsun, hayatın içinde aktif yaşamını bu sayede sürdürebilmiş. Demans ve Alzheimer gibi rahatsızlıklarda kişinin hayatla ve aile üyeleriyle bağının kopmamasını sağlamak hem çok önemli hem de çok zor. İşte müzik bu yönden, her iki tarafı da birbirine bağlayabilen sağlam bir köprü görevi görüyor. İnanıyorum ki gelecekte müziğin gerçek gücünü ve yarattığı etkileri daha net anlayabiliriz.                     
                                                                                         
Not: Araştırmamda, elindeki kaynaklarla yardımcı ve destek olan, Türkiye’ deki ilk Müzik Terapi Ünitesinin kurucusu olan Nörolog Prof. Dr. Şükrü Torun hocama çok teşekkür ederim.       



https://www.acikbeyin.com/iyilestiren-me...ik-terapi/


Kekemeliğin müzik ile tedavi konusunda forumda arama yapabilirsiniz.