Kekemelik Forum

Tam Versiyon: Yeni bir bakış açısı - İngilizce makale
Şu anda tam olmayan bir versiyonun içeriğine bakıyorsunuz. Tam versiyon'a bakınız.
Sayfa: 1 2 3 4 5 6
Merhaba Petra Hanım...

Güzel sözleriniz için çok teşekkür ederim.

Şimdi, dediğim gibi, videoyu çok uzun zaman önce izlemiştim ve demek ki aklımda yanlış kalmış. Benim aklımda, sizin derste Arapça bilginizi göstermeye kalkışırken takıldığınız fikri kalmış nedense. Sınav ortamında bunu yaşadığınızı bilmiyordum, daha doğrusu unutmuşum. Ama gene aslında aynı şeyi kast etmiştim: yani birilerine kendimizi kanıtlarken daha çok kekelediğimizi düşünüyorum ve anladığım kadarıyla sizin Şam'da yaşadıklarınız da bana göre böyle bir anı. Zira çıkıp birilerine kendinizi kanıtlamaya çalışırken (sözlü sınav) şiddetli kekelemişsiniz.

Sizin o anınızın aklımda kalmasının sebebi zaten buydu, yani aynı olayları benim de yaşamış olmam.

Ve hatta sizi bilmem ama benim anılarım daha ilginç: kendime güvendiğim ve konuşacağım vakit karşı tarafı muhakkak etkileyeceğim konularda daha çok kekeliyorum:

Ben mesela felsefeyi çok seviyorum ve kekeme olmasam, sabahlara kadar orada burada felsefe anlatırım. Ama maalesef kekemeyim ve iki defa maalesef ki; arkadaş ortamlarında bana bir itki geliyor ve kalkıp arkadaşlarıma felsefe anlatmaya girişiyorum. Aklımca iyi biliyorum ya, hah işte diyorum ki konuyu çok güzel anlatırım. Ama tam tersi oluyor, çok iyi bildiğim bir konuyu ve anlatsam karşı tarafın merakını kazanacağını düşündüğüm bir konuyu anlatmaya giriştiğimde tam aksi oluyor, yani daha çok kekeliyorum.

Ama ne zaman ki boş veriyorum, insanların gözünde nasıl gözüktüğümü umursamıyorum, işte o zaman daha az kekeliyorum. Bir ara böyle depresyonda olduğum bir dönem, herkesin ortasında rahat rahat konuşuyordum. Düşünüyorum da, şimdi olsa, asla öyle herkesin önünde konuşmam, o cesareti bulamam. Ama o dönemler depresyon ve bunalım bana böyle bir cesareti veriyordu, zira umursamıyordum çevremi.

Ama aksine, birilerini etkilemek üzere veya bilgimi ve tecrübemi konuşturmak, tabiri caiz ise "döktürmek" amacıyla konuşmaya giriştiğimde çuvallıyorum.

İşte Van Riper metodu bu zaten; yani duyarsızlaşma metodu: karşı tarafın düşüncelerini umursamama ve aynı şekilde kendi kekemeliğini umursamama.

İşte bütün bunlar, bana o göre O'Malley'in şu düşüncesini haklı çıkarıyor: kekemelik, spesifik ortamlarda bilinçaltının konuşmayı ceza olarak görmesi sonucu hasıl olur.

Anlatmak istediğim şey buydu.
(16/04/2021, 06:14)cemal alın demiş ki: [ -> ]Sınav ortamında bunu yaşadığınızı bilmiyordum, daha doğrusu unutmuşum. Ama gene aslında aynı şeyi kast etmiştim: yani birilerine kendimizi kanıtlarken daha çok kekelediğimizi düşünüyorum ve anladığım kadarıyla sizin Şam'da yaşadıklarınız da bana göre böyle bir anı. Zira çıkıp birilerine kendinizi kanıtlamaya çalışırken (sözlü sınav) şiddetli kekelemişsiniz.

Aslında tam anlamıyla sözlü sınav değildi. Normal bir öğrenci gibi dersi takip edip okumam veya cevap vermem gerekiyordu.
Ama müdürün beni öğretmene tanıtması dolayısıyla yani 'Bu öğrenciyi biraz yoklayın sizin sınıfınıza uyar mı uymaz mı' sözleri beni resmen sınav ortamına soktu. Yeniydim herkesin gözleri benim üzerimdeydi.

Ama bu tür ortamlar benim için hala zor olabilir. Bu tür ortamlarda (örneğin yıllar önce Yunanca kursuna yazılmıştım aynı durum yine oldu) yani öğrenci veya bilmeyen, talip, küçük, danışan vs. sıfatlarla bulunduğum zaman takılma olasılığı şiddetle artar.

Ama ne zaman ki öğretmen, bilen, uzman, tercüman vs. konumlarda olursam, kekemelik nerdeyse sıfır.

Ama neyse, Matthew O'Malley'in teorisine dönelim.
Bizim uzmanlarımız kekemeliği değerlendirdiğinde olaya çocukluktan, yani çocuğun ilk kekelediği dönemlerden başlar.

Küçük çocuklarda kekemelik ya birden bire ya da giderek (ve çoğu zaman hiçbir bariz sebep görülmeksizin) ortaya çıkar. 
Öyleyse bunun neresinde çocuk konuşmayı bir ceza olarak görsün?

Bence konuşmayı ceza olarak görme olayı ancak ikincil davranışlar grubuna giren psikolojik etmenler için geçerli olabilir. Ki bunlar çok sonradan gelişir.

Ham kekemelik veya orijin kekemelik yetişkin kekemelerde ne yaparsak yapalım bir şekilde devam eder. Ama onun etrafında, karşımızdaki insanların gösterdikleri tepkiler sonucu oluşan konuşma korkuları, heyecanlanma, eski tecrübeleri yeniden yaşama endişesi vs. konuşmamızı etkilediği için konuşmamız değişik ortamlarda aynı istikrarı göstermez.

Kekemeliğin gelişmesi hakkında bir sürü varsayım ortaya atılarak çeşitli çalışmalarla çürütüldü
Bunlardan bazıları
  • Kekemelik ebeveynin kulağında başlar 
  • Kekemelik öğrenilmiş bir davranıştır (hatta taklit sonucu oluşur)
  • Kekemelik ebeveynin YANLIŞ davranışından dolayı gelişir (ebeveynin baskıcı veya tutarsız davranması)
  • Kekemelik psikolojik bir bozukluktur (bir alışkanlıktır)
hepsi son bir yüzyıl içerisinde geniş çalışmalarla çürütüldü.

Bundan yaklaşık 20 yıl öncesine kadar canlı insanların beynini incelemek mümkün değildi.
Son teknoloji sayesinde artık canlı insanlarla hem de insan uyanıkken konuşma hareketlerini ve konuşmanın planlanmasından sorumlu bölgelerin incelenmesi mümkün oldu.

Bazı ilişkiler henüz tam çözülmemiş olsa bile en azından kekemelerin beyin yapılarında kekeme olmayanlara göre belirgin farklılıklar bulunduğunu görüntüleyerek tespit edebilmişler.

Tabii ki kekemeliğin aşırı değişkenliğine veya dalgalı seyrine bugüne kadar kesin bir cevap bulamamışlar.
Aynı şekilde şive veya farklı bir ses tonuyla konuşulduğu zaman neden kekemelik oluşmadığına da tam bir cevap yok.

Ama kekemeliğin, bilinçaltının spesifik ortamlarda konuşmayı ceza olarak görmesinden dolayı ortaya çıktığı iddiası bana pek mantıklı gelmiyor.

Van Riper ve ekolü en azından kekemeliğe karşı olan bakış açımızı tamamen değiştirdiğimiz takdirde, kendimizi kekelememek için sıkmak yerine kendimizi serbest bırakmamız veya özgürce kekelememiz halinde, kekemeliğimizle barışık olduğumuz zaman daha az kekelediğimizi ve kekemeliğin hayatımızı olumsuz etkilemediğini göstermiştir.

İşte duyarsızlaşma dediğimiz unsur bu yüzden o kadar önemlidir.

Ben şahsen Van Riper kimdir, terapi kapsamında neler öğretilir gibi şeyleri bilmeden önce büyük bir tesadüfle kendi yolumu buldum.
Kekemeliğiyle gayet barışık olan bir arkadaşla tanıştıktan sonra
  • daha önce gizlemek zorunda olduğumu sandığım kekemeliğimi saklamak yerine işi akışına bırakmam ve
  • nerede olursa olsun takıldığım zaman bunun nedenini açıklayabilmem
sonucunda daha önce yaşamış olduğum ağır ve neredeyse sonsuz bloklar hiç kalmadı.

Heyecan ve endişe kendiliğinden çözülerek geçti, aksine pozitif bir heyecan (örneğin sunum yaptığım ortamlarda) artık konuşmama da olumlu yansır.
Konuşurken mükemmeliyetçiliği bıraktım, 'her insan hata yapar' veya 'Nobody is perfect' şiarıyla tüm konuşma challengelerini göğüslerim.

Ben şunu farkettim: anlattığın konular karşındaki insanları etkilerse, nasıl konuştuğunun hiçbir önemi yok, ne anlattığın önemlidir.
Konuşma sorunu olmayan ama konuşurken dinleyicilerini uyutan bir sürü insan vardır. 

Ve eminim, eğer sen felsefe konusunda yetkin bir insan isen, senin de dinleyicilerin nasıl konuştuğuna değil, neyi anlattığına bakar.
Konuşmaya başlamadan önce ya da bir iki takılmadan sonra bir parantez aç de ki - kekemeliğim tuttu biraz sabredin! herkes seni dinler.

Neyse bugünlük bu kadar, hoşçakal
Petra
Merhaba Petra Hanım

Öncelikle faydalı bilgiler verdiğiniz ve açtığım tartışmaya katıldığınız için müteşekkirim.

İkinci olarak sıraladığınız şu teorilerin;
  • Kekemelik ebeveynin kulağında başlar 
  • Kekemelik öğrenilmiş bir davranıştır (hatta taklit sonucu oluşur)
  • Kekemelik ebeveynin YANLIŞ davranışından dolayı gelişir (ebeveynin baskıcı veya tutarsız davranması)
  • Kekemelik psikolojik bir bozukluktur (bir alışkanlıktır)
kekemeliğin gelişiminde çürütülmüş teoriler olmaları, Matthew O'Malley'in düşüncesini ne derece etkiler, tam kestiremiyorum. Fakat şu bir gerçek ki, O'Malley, kekemeliğin doğuştan bir rahatsızlık olmadığı, aksine sonradan gelişen bir rahatsızlık olduğunu vazıhça iddia ediyor. Çünkü O'Malley:


Konuşmanın öğrenilmiş bir hareket olduğunu (zira hiçbirimiz doğuştan gelen bir konuşma yeteneğine sahip değiliz, sadece konuşmamız için doğuştan spesifik organlara sahibiz ve zamanla bu organlar vasıtasıyla ebeveynlerimizden konuşmayı öğreniriz tabii olarak) ve sonradan öğrenilmiş her hareket gibi konuşma hareketinin de sağlanabilmesi için, söz konusu konuşma hareketinin ödül olarak bilinç altında görünmesi gerektiğini (adaptive behavior gereği) ama ne yazık ki, kekeme bireylerde söz konusu konuşma hareketlerinin edinildiği dönemin başlarında (yani çocukluk yaşlarında) bu konuşma hareketleri bilinçaltı tarafından "ceza" olarak kodlanmış olduğunu iddia ediyor.

Yani her hâlükârda O'Malley, kekemeliğin doğuştan olmadığı tezini ortaya atıyor. Fakat tabii O'Malley, kekemelikte genetik faktörün olduğuna ve bu genetik yatkınlığın, bazı bireylerin kekemelik belirtilerini geliştirmelerinin olasılığını artırdığına inanıyor.

Bana göre sanki, konuşmanın sonradan öğrenilmiş bir hareket olması, O'Malley'in söz konusu iddiasını (kekemeliğin doğuştan bir rahatsızlık olmaması iddiasını) inandırıcı kılan etmenlerin başında geliyor.

Ama bilemiyorum, belki de kekemelik, konuşma hareketleriyle beliren bir olgu olmasına rağmen, konuşma hareketlerinin çok daha öncesinde hasıl olan ve belki de doğuştan gelen bir olgu olabilir. Yani şunu diyorum; kekemelik, konuşma ile açığa çıkan, yüzünü gösteren, belli olan, zuhur eden bir olgu olmasına rağmen, aslında konuşmadan çok önce oluşmuş olan bir rahatsızlık olabilir pekala. Ve eğer böyleyse, yani önceki mesajımda da yazdığım gibi kekemelik doğuştan ise, O'Malley'in iddiası (kekemeliğin sonradan gelişmesi iddiası) ve onun bu iddiasına benzer bütün iddialar çürütülmüş olur.

Nitekim, bazı hayvanların da kekemelik gibi davranışlar sergilediklerine dair çalışmalar mevcut, hatta videolar da var, muhakkak siz de biliyorsunuzdur Petra Hanım. Ve işte bu durum, yani hayvanların da kekemelik tarzı belirtiler göstermesi durumu, aslında kekemeliğin sonradan gelişen bir olgu olmadığı, zira hayvanların da buna sahip olduğunu gösteriyor. Çünkü işin ilginci, konuşmanın sonradan öğrenilmiş bir hareket olduğu iddiasına rağmen, hayvanlarda konuşma hareketi mevcut değil. Hayvanlarda konuşma hareketi mevcut değilse, kekemeliği sonradan edinmiş olamazlar, zira konuşma hareketi sonradan edinilmiş bir harekettir. Denilebilir ki, "hayvanlar da iletişim kuruyor, bu da bir çeşit konuşma değil mi?" Hayvanlar iletişim için ses çıkarıyorlar çıkarmalarına ama bu bir konuşma değil ve sonradan öğrenilmiş bir hareket de değil. Doğuştan sahip oldukları spesifik organlarını içgüdüsel olarak oynatmaya başlıyorlar o kadar.

Neticede vardığım nokta, tam olarak net bir fikre sahip olmadığımdır: Yani kekemelik doğuştan mı, yoksa sonradan mı? İnanın hangi görüşün tarafında durmam gerektiğini tam çıkaramıyorum.

Son olarak, cevap verdiğiniz, tartışmaya katıldığınız, beni ve bu yazıları okuyacak herkesi bilgilendirdiğiniz için tekrardan teşekkür ederim Petra Hanım. Umarım söz konusu başlık altında açılan bu tartışma insanlara faydalı olur ve diliyorum ki, çok sonradan da olsa, insanlar bu tartışmaya katılır, kendi görüşlerini paylaşır ve böylece bu başlık zamanla epey zengin olmuş olur, ve kekemeler bundan istifade eder...
Matthew O'Malley'nin uzman bir kişi olduğuna inanıyorum.

Buna rağmen bilinçaltı ve ceza gibi şeyler bana çok soyut geliyor.
Ben şuna inanıyorum:

Kekemelik sonradan öğrenilmiş bir hareket olan konuşmaya paralel olarak veya daha sonra ortaya çıkar.
Ama kekemeliğe olan fiziksel altyapı (yatkınlık) (beyin travması veya inme geçiren kişiler hariç) doğuştan vardır.

Son yapılan beyin araştırmaları sadece yetişkinlerde değil, çocuklarda da beyin yapısını incelemiştir.

İlk yapılan çalışmalar, kekemelerde mevcut zaafiyeti ortaya çıkarmışsa da araştırmacılar bu zaafiyetin kekemeliğin sonucunda da oluşmuş olabildiğine ihtimal vermekteydi. O yüzden henüz yeni kekelemeye başlayan çocukların beyin yapısını inceleme mecburiyeti vardı.

Bu tür çalışmalar artık yapılmış ve kekemeliğin nedeni olduğu düşünülen beyin yapısının çocuklarda da görüldüğünü ortaya çıkarmıştır.

Bunu topal (kalça displazisi) olan insanlarla karşılaştırmak mümkündür.
Eskiden çocuklar düzenli kontroldan geçmediği için kalça displazisi olan bir çocuğun topal olduğu ancak yürümeye başladıktan sonra görülüyordu.
Her insan gibi iki eli iki ayağı var ama diğer çocuklar düzgün yürüyüp düzgün koşarken kalça displazisi olan çocuk topallayarak yürür. 

Kekeme çocukların beynindeki sinyal iletim farklılığı da ancak konuşmayı öğrendikten sonra belli olur. Kimisinde hemen konuşmaya başlarken kimisinde daha geç daha karmaşık streslerle birlikte.

Bugüne kadar yapılan araştırmalar bunu gösteriyor ve ben bunu gayet mantıklı buluyorum.
Sevgiler
Petra
Petra Hanım Merhabalar

Yazınızı bugün gördüm ve çok aydınlatıcı bir yazı, onun için hemen cevap vermek istedim.

Yazmış olduğunuz şu bilgiler:

"Kekemelik sonradan öğrenilmiş bir hareket olan konuşmaya paralel olarak veya daha sonra ortaya çıkar.
Ama kekemeliğe olan fiziksel altyapı (yatkınlık) (beyin travması veya inme geçiren kişiler hariç) doğuştan vardır.

Son yapılan beyin araştırmaları sadece yetişkinlerde değil, çocuklarda da beyin yapısını incelemiştir.

İlk yapılan çalışmalar, kekemelerde mevcut zaafiyeti ortaya çıkarmışsa da araştırmacılar bu zaafiyetin kekemeliğin sonucunda da oluşmuş olabildiğine ihtimal vermekteydi. O yüzden henüz yeni kekelemeye başlayan çocukların beyin yapısını inceleme mecburiyeti vardı.

Bu tür çalışmalar artık yapılmış ve kekemeliğin nedeni olduğu düşünülen beyin yapısının çocuklarda da görüldüğünü ortaya çıkarmıştır.

Bunu topal (kalça displazisi) olan insanlarla karşılaştırmak mümkündür.
Eskiden çocuklar düzenli kontroldan geçmediği için kalça displazisi olan bir çocuğun topal olduğu ancak yürümeye başladıktan sonra görülüyordu.
Her insan gibi iki eli iki ayağı var ama diğer çocuklar düzgün yürüyüp düzgün koşarken kalça displazisi olan çocuk topallayarak yürür. 

Kekeme çocukların beynindeki sinyal iletim farklılığı da ancak konuşmayı öğrendikten sonra belli olur. Kimisinde hemen konuşmaya başlarken kimisinde daha geç daha karmaşık streslerle birlikte."


Benim bir önceki mesajımda yazmış olduğum şu tahminimin:

"Ama bilemiyorum, belki de kekemelik, konuşma hareketleriyle beliren bir olgu olmasına rağmen, konuşma hareketlerinin çok daha öncesinde hasıl olan ve belki de doğuştan gelen bir olgu olabilir. Yani şunu diyorum; kekemelik, konuşma ile açığa çıkan, yüzünü gösteren, belli olan, zuhur eden bir olgu olmasına rağmen, aslında konuşmadan çok önce oluşmuş olan bir rahatsızlık olabilir pekala. Ve eğer böyleyse, yani önceki mesajımda da yazdığım gibi kekemelik doğuştan ise, O'Malley'in iddiası (kekemeliğin sonradan gelişmesi iddiası) ve onun bu iddiasına benzer bütün iddialar çürütülmüş olur."

yerinde bir tahmin olduğunu gösteriyor.

Tekrardan, bu bilgileri verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Mümkünse söz konusu çalışmaların nerede geçtiğini söylerseniz çok memnun olurum. Ben sizler kadar bilgi birikime sahip değilim ve bu bakımdan sizlerden bilgi edindiğim için kendimi şanslı hissediyorum.

Teşekkürler...
Verdiğiniz cevap için teşekkürler.

Ben bu konuları farklı çalışmalarda okudum veya katıldığım konferans ve toplantılarda duydum. Öykü Tezel Bayraktaroğlu bu konuda Türkiye’nin bir numaralı uzmanı.
Yani gerçek uzman o, ben sadece ilgi duyan bir amatörüm.

Forumda Öykü hanımın bazı çalışmalarını bulursunuz, internette arama da yapabilirsiniz mutlaka orada da yazılar ve/veya linkler bulunur.

Selamlar
Petra
Sayfa: 1 2 3 4 5 6