Merhaba arkadaşlar,
İngilizce bilenler için güzel bir yazı
https://understandingdysfluency.com/2017...unishment/
Aranızda İngilizcesi iyi olanlar bunu Türkçeye çevirse çok çok iyi olur! (Grup çalışması olarak da düşünülebilir yeter ki İngilizce bilmeyenler de faydalansın!)
Petra Hanım gibi özel bir insanın (ayrıca Ercan Bey) isteğini yerine getirmek, bir kekeme olarak boynumun borcu olduğunu düşünüyorum. Öncelikle, okuyucunun rahat anlayabilmesi için metni kendi bağlamından koparmamak suretiyle birazcık kendi karakterimle çevirdiğimi söylemem gerekiyor. Bir de yazı baya uzun, tek seferde çevirmem zor, parça parça çevireceğim, zira iş yoğunluğu falan… anca vakit buluyorum. Metin içerisinde geçen “Unconscious” kelimesini ben bilinçaltı olarak çeviriyorum, zira bilinçdışı bence yanlış bir tabir olabilir, bunun haricinde metinde geçen önemli kavramları çevirirken herhangi bir değişiklik yapmadım. umarım ikinci bölümü en kısa sürede yayınlarım. Okuyacak olanlara şimdiden iyi okumalar...
BİRİNCİ BÖLÜM
(Bu makale Matthew O'Malley tarafından yazıldı ve Türkçeye Cemal tarafından “kekemelikforum” sitesi için çevrildi.)
KEKEMELİK, HAREKETİN VE ÖDÜL-CEZA SİSTEMİNİN BİR DÜZENSİZLİĞİ OLARAK OLUŞTU (BİLİNÇ-ALTI(unconscious), KİNESİA PARADOXA, TEDAVİ, TERAPİ, MOTOR SİSTEM, PARKİNSON, CEZA)
Giriş:
(Metnin sadece özetini okumak için alttaki özet başlığına gidebilirsiniz.)
Kendi kendine hiç şu soruyu sorduğun oldu mu: "Kekemeliğin bütün karakteristik özelliklerine bakıp, kekemeliğin ne olduğunu çözmüş olan birileri yok mudur?"
"Kekemeliğin ne olduğunu açıklayabilmek için kekemelik hakkında bütün parçaları bir araya getirmiş ve pazılı tamamlamış bir araştırmacı yok mudur?"
Öte yandan, bütün bunların ışığında kekemelik fenomenine ve kekemeliğin bütün bu karakteristik özelliklerine bakan dıştan bir gözlemci bile kekemelik enigmasının (gizeminin) çözülebilecek bir şey olduğunu düşünür, bu hissiyata kapılır. Hatta kişi bütün bunlara bakarak, bunun şimdiye değin çözülmüş olması gerektiğini düşünür.
"Neden insanlar bazı durumlarda kekelerken bazılarında kekelemez?"
"Neden kekeme bir birey, bir kelimede birkaç saniye takıldıktan sonra kelimenin tamamını aniden çıkarır? Ne değişti ki?"
Eğer bu soruların veya bu soruların benzerlerini sorduysanız, bu demektir ki aynı sorulara sahibiz. Ayrıca ben bunu bir kaç yıl önce sormuştum ve hiçbir yerde tatmin edici bir cevap bulamadım. Bu konu üzerinde dünyanın öncü uzmanlarını aradım, tabii olarak kekemeliğim için de tedavi aradım ve her ikisinde de hayal kırıklığına uğradım. Ben sadece kekemelik için mantıklı bir cevap ve makul, etkili bir tedavi istiyordum; eğer bu istediklerimi alsaydım, kekemeliğin dünyasından çeker gider ve asla geriye dönüp bakmazdım.
Ne yazık ki, netice böyle olmadı...
Bütün bu cevapları ararken ve muhtelif tedaviler alırken, ben hâlâ kekeliyordum ve hâlâ kekemelik benim için gizemini korumaya devam ediyordu. Bütün bu çekişmeler yıllar boyu hayatımın bu noktasına kadar devam etti ve ömrümü tüketti. Kekemeliğimle başa çıkmak için makul bir cevap bulamamak… işte bu gerçek, beni hayatta çok zorlu dönemlerden geçirdi.
En sonunda; "Mademki kekemelik zaten hayatımı tüketiyor, neden bunu kullanmayayım ki?" diye bir karar verdim.
Sorduğum şu sorunun cevabını aldım: "Kekemeliğin doğasını çözen ve bütün parçaları bir araya getirip pazılı tamamlayan birileri yok mudur?" Cevap; "hayır, yok" idi. Böylece bu soruyu sormak yerine kendime şu yeni soruyu sordum: "Neden ben pazılı tamamlayan kişi olmayayım ki?"
Bu yeni soruya cevap vermek için hayatımı buna yönelik geçirmeye karar verdim ve kendimi buna adadım. Erken yaşlarımda kekemeliği çözememem hayatımda zorlu dönemler yaşamama sebep oldu. İçinde olduğum yolculuk insani bir yolculuktu… yani içinde acı ve ızdırap barındıran bir yolculuk. Acının doğası gereği anlamlı olduğunu düşünürken, ben de bu gayeyle acımı anlamlı hale dönüştürmeyi umut ediyordum. Kendimi alçak gönüllülükle, bu soruları soran ya da günün birinde soracak olanlara fayda sağlayacak biri olarak varsayıyorum. Umarım bunu iyi bir şekilde yaparım.
Bu yola kendimi adadığım yaklaşık beş yıldan beri, "konuşma-dil bozuklukları" (Speech-Language Pathology (SLP)) bölümünden en yüksek onur derecesiyle mezun oldum. Ayrıca, konuşma ve dil bozukluklarını tedavi eden bir gelişimci terapist olarak da çalıştım. Ancak en önemlisi, yukarıdaki soruların cevaplarını bulmak için tutkulu bir merak ve derin bir motivasyona sahiptim ve sırf bunu başarabilmek için yaptım bütün bunları. Neyse ki, bu sürecin meyve vereceğine inanıyorum artık.
Araştırma ve Akademi alanındaki problemler ve benim buna farklı yaklaşımım
Öncelikle belirtmek isterim ki, çok iyi çalışmalar akademik camiada yayımlanıyor. Akademik camianın muhtelif avantajları ve camiada yer alan çok zeki, çok değerli insanlar var. Camianın yaptığı bütün değerli araştırmaları takdir ediyor, sıkı çalışmalarından ve katkılarından ötürü onlara şükranlarımı dile getiriyorum. Fakat aynı zamanda akademik alan kusursuz değil ve sınırları olmayan bir kurum da değil. Bu arada bu, hâlihazırda görüşüp konuştuğumuz ve zaten bu konuda hem fikir olduğumuz akademisyenlerden kaynaklanan bir sorun asla değil…
Ancak, bununla birlikte, kekemelik üzerinde yapılan mevcut ve geçmiş araştırmaları bir araya toplayıp/sentezlemek için harcanılacak çok az zaman var. İyi planlı araştırmacılar, kekemeliğin örtük kalmış yanlarını açığa çıkarmak için beş yıl harcıyorlar.
Yukarıda sözü geçen arayışların doğasında olan şey, ihtiyacımız olanın yeni bilgiler olduğuna dair inançtır. Ancak sorun, kekemelik hakkında bilgi eksikliğimizin olduğu değildir. Bir bilgi eksikliğinden daha çok, sahip olduğumuz bilgileri bir araya getiremiyor ve bundan bir sentez çıkaramıyor olduğumuzdur. Eğer büyük resme birazcık odaklanıp bakılırsa, sorunu çözebilecek birçok anlayış görülebilir.
Üstelik, birçok araştırmacının da hem fikir olduğu üzere; muhtelif akademik çalışma bu tutkulu arayışa cevap için yardımcı olmaktan uzaklar. Akademik çalışma, evvela hazırladığınız sorulara cevap vermek yerine, enerjinizi tüketebilir, sizi bezdirebilir ve önünüze, yasal yükümlükleri yerine getirmeniz için kâğıtları serebilir.
Bu sorunların bir sonucu olarak, ben farklı bir yaklaşım sergilemekteyim. Tutkulu arzularımın bu arayışa cevap bulmam için dinmek bilmeyen bir kaynak olarak bana rehberlik etmesine izin vereceğim. Kendimin ve kendim gibi birçok kekemenin kekemeliğini gözlemliyor, yaptığım gözleme ve sezgilerime güveniyorum. Ben hali hazırda var olan bilgiyi sentezlemeye odaklanıyorum. Anlamadığım hiçbir şeye inanmıyorum. Ayrıca, sıkıcı akademik araştırmaların detaylarının içine derinlemesine daldığım sırada emin oldum ki, ben de çoğunluğun görüşünü savunuyordum. Birçok arayış, ayrıntılarla boğuşmaktan büyük resmi göremiyor. Ayrıca bütün bunlar [kendisinin yaptığı çalışmalar] elbette ki benim faydam için, zira bizler bilgi çağında yaşıyoruz ve benim açımdan bunun birçok avantaj sağladığı da açık.
Konuya girmeden önce son olarak, kekemelik hakkındaki bu makalemi boğucu akademik jargondan arındırıp, herkesin anlayabileceği bir hale getirmek için çok çalıştığımı söylemek isterim. Akademik bir jargonla yazabilirdim ama bunu yapmadım. Konu hakkında yeterli bilgiye sahip olmayan okuyucuların rahatlıkla anlayıp doğru bir değerlendirme yapabilmeleri için basit bir dil kullandım (ki akademik jargona kıyasla bu çok daha zor). Ortaya attığım düşüncenin mantığını, gücünü ve netliğini kavrayabiliyor ve kendi kendinize değerlendirebiliyorsanız, bloğumdaki sayfalara, açıklamalarımın güvenilirliği hakkında arama yapmanıza, bloğu didikleminize gerek yok. Bununla beraber, bilinsin ki; eğer ben bir şeyler anlatıyorsam, muhakkak bunun bir dayanağı vardır. Bazen konuyu açıklamak için ilgili araştırmalardan söz ettiğim için yazı dolaylı ve karışık gelebilir ama değil.
Kekemeliği açıklığa kavuşturmak:
Peki ya eğer, hareket bozukluğu olan parkinson hastalığının şiddetinin de tıpkı kekemelik gibi koşuldan koşula değiştiğini biliyor olsaydınız?
Ya, tıpkı bir kekemenin koşullar değiştiğinde kekelememesi gibi, parkinson hastalığına sahip kişilerin de bazı koşullarda normal hareket kontrolüne ulaşabildiklerini biliyor olsaydınız?
Ya eğer, konuşma ile alakası olmayan ama “kekemelik” diyebileceğimiz davranışların olduğunu bilseydiniz? Ya golfçüler vuruş ortasında donarsa ve vuruşlarını tamamlama yeteneğini kaybederse? Ya bazen dart atıcıların kolları baskı altında istemsizce donarsa ve dartı ellerinden atıp çıkaramazlarsa? Ya aynı golfçüler ve dart atıcılar bu hareketleri pratik yaparken mükemmel bir şekilde yapabilseler de maç esnasında yapamazlarsa? Bunlara da bir çeşit kekemelik denilemez mi?
Ya eğer, konuşmayla ilgili olmayan "kekemelik-benzeri" davranışların birçok farklı türde davranışı etkilemeye devam ettiğini öğrenseydiniz?
Ya eğer, tıpkı konuşma dilinde olduğu gibi işaret dilinde de insanların kekelediğini öğrenseydiniz?
Ya, “sesli konuşmanın” bedenin hareketi olduğunu fark ettiyseniz ve bu hareketin nasıl çalıştığıyla daha çok ilgilenmeye başladıysanız?
Ya eğer, yapacağınız hareketin istencini fark etmeye başlamadan evvel, bilinçaltı süreçlerinizin bunu bilincinizden önce yapageldiğini öğrenseydiniz [burada, aşağıda da göreceğimiz üzere Libet deneyine atıf yapılıyor]?
Ya eğer, konuşmanın çoğunlukla bir bilinçaltı süreci olduğunu öğrenseydiniz?
Ya blok ve kekemeliğin aynı zamanda bilinçaltı süreçler olduğunu ve bu bilinçaltı süreçlere hangi faktörlerin müdahil olduğunu anlamanın mümkün olduğunu öğrenirseniz?
Ya eğer, konuşma eylemi de dâhil bütün eylemlerin ve hareketlerin (motor sistem) ödül-ceza sistemiyle bağlantılı olduklarını öğrenseydiniz? Ya, bu bağlantıyı ve çevre ile ilgili ilişkisinin nasıl olduğunu anlamaya başlasaydınız? Ve eğer bu bağlantı kekemeliğin çok değişken yapısını açıklayabiliyor olsaydı?
Ya eğer, kekeleme korkusu ve beraberinde gelen utanç, sosyal dışlanma, terk edilme ve reddedilmenin evrimsel bir ölüm-kalım korkusuna dayandığını öğrenseydiniz? Ya anksiyetenin işte bu yüzden bu kadar güçlü olduğunu öğrenseydiniz?
Ya eğer, konuşmayı hareket olarak görmeye başladıysanız ve evrime dayalı tüm hareketlerin bir hedefe yönelik olduğunu ve bilinçaltının bunu desteklemesi için “ödüllendirici” ve faydalı bir hareket olarak görmesi gerektiğini öğrenseydiniz?
Tekrar ediyorum: Ya eğer, konuşmanın bir hareket olduğunu öğrenseydiniz? Ya bilinçaltının sürekli olarak çevreyi değerlendirdiğini ve spesifik bir ortam içinde avantajlı olarak gördüğü hareketlere izin verdiğini öğrenseydiniz? Ya olası her hareket planlanmış bir ödül/ceza sonucu yapılabiliyorsa? Ya kekeme olan insanların bilinçaltı, çevrede diğer insanlar olduğu zaman konuşma eylemini ödül-ceza sistemi içerisinde ceza olarak görmüşse? Ya, kekeme insanın bilinçaltı bu konuşma eylemlerini ödül-ceza sistemi içerisinde ceza ve hatta ölümcül bir tehdit olarak görüp, konuşma eylemine izin vermediyse?
…
Peki ya yukarıda varsaydıklarımızın sadece varsayımdan ibaret olmadıklarını, bir başka deyişle bunların doğru olduğunu öğrenseydiniz? Bu sizin kekemeliği anlamaya yönelik bakış açınızı değiştirir miydi? Ya eğer, bütün bu yeni bilgilerin ışığında kekemeliği anlamaya dair berrak bir çerçeve kurabileceğimizi öğrenseydiniz? Ya eğer, bu yeni anlayışla kekemeliğe dair çok daha efektif bir sağaltım/ bir tedavi uygulayabileceğimizi öğrenseydiniz?
Peki öyleyse, az önce sıraladığımız “sorular” doğru.
Ve evet, bu sorulara verilen cevaplarla kekemeliği anlayabiliriz.
Ve evet, bu yeni anlayışla yeni bir tedavi düzenleyebiliriz.
Ve sadece yapabilmekle kalmayacağız…
Hadi başlayalım.
Eline kalemine sağlık. Devamını merakla bekliyoruz.
Matthew O'Malley aynı zamanda Stuttering Community Facebook grubunda da yazıyor, hatta bir ara yöneticisiydi (yanılmıyorsam).
Devamını merakla bekliyorum...
Petra Hanım ve esfaop, ilginiz ve desteğiniz için çok teşekkür ederim... En kısa sürede ikinci bölümü paylaşacağım umarım.