Merhaba Bahar Hanım,
öncelikle foruma hoş geldiniz!
Sizin sorunuz bayağı geniş bir konuyu kapsıyor, bakalım bugün cevabımı bitirebilecek miyim.
bahar demiş ki:Belli bir yaştan sonra birey kendini daha rahat kontrol edebilir ama küçük yaşlarda özellikle ergenlik çağında çocuklar çevrelerinde ki insanların düşüncelerini çok önemserler. Küçük yaşta ve ergenlikte olan çocuklarda duyarsızlaştırma yöntemi nasıl uygulanabilir?Ülkemizde ve dünya da bu alanda uygulanan teknikler var mı? bu konu hakkında fikirleriniz neler?
Size bu konuda sadece Avrupa'daki yaklaşımımızı anlatabilirim. Bizim yaklaşımımız genellikle 50'li, 60'lı, 70'li yıllarda yetişmiş, kendi kekemelikleriyle olumsuz tecrübeler edinmiş ama daha sonra uzmanlaşmış kişilerin kendi yaşamlarından çıkardıkları sonuçlardan oluşuyor. Bilimsel araştırmalarda bugün yetişkin olan kekemelere kendi çocukluklarına geri bakarak kekemelikleri ile ilgili olarak en vahim buldukları konunun ne olduğu sorulmuş, birçoğu da 'kekemelik konusunun tabulaştırılması' diye cevap vermiş.
Kekemeliğin tabulaştırılması çocukta
- bende dile bile getirilemeyen kötü bir şey vardır
- 'kekemelik' kelimesi söylendiğinde herkes susarak suçlarcasına bana bakar
- 'kekemelik' kelimesi söylendiğinde annemin yüzü kızarır
- kekemelik denen bu yüz karası benimle özdeştir
- kekelemek suçtur ve ben - istemeyerek - suçluyum
algısı yaratılır.
Kekelemek kelimesi aile içerisinde dile getirilmezse, 'karnım ağrıyor' gibi sıradan bir şikayet gibi algılanmazsa çocuk ileride kekemeliği ile ilgili olan şikayetlerinde anne-babasına başvurarak teselli arayacağına belki konuşamama derdinden dolayı diğer çocukları dövmeye kalkışır veya tamamen sosyal ilişkilerden kaçınır.
Ve bu kısır döngüden çıkış gözükmediğinden, kekemeler suçsuz oldukları halde hep suçlandığından kekemelikle ilgili tüm konularda aşırı derecede duyarlı olurlar. Bu da duyarlı olmamızın psikolojik tarafıdır.
Bundan sonra pedagoji anlayışımızla ilgili yazacağım tüm konularda Avrupa ile Türkiye arasındaki kültür farkını gözeterek benim düşüncelerimi kendi sisteminize uyarlamanız gerekir. Mutlaka bazı konularda farklı görüşteyiz ama birçok konuda aynı görüşe sahip olduğumuzu düşünüyorum.
Bizim çocuklarımıza genel pedagojik yaklaşımımız küçük yaştan itibaren (anlayabileceklerini tahmin ettiğimiz yaştan başlayarak) herşeyi izah ederek anlatmak. Yani meşru olmayan soru yok, herşey sorulabilir, sorgulanabilir, cevap da akıl-mantığa dayanıyor. Belli yaşlarda (3-5 gibi) 'neden' 'neden' diye diye aklımızı götürürler ve biz annelerin de çünkülerimizin sonu gelmez.
Neyse, şimdi de çocukları kekemelikle ilgili ele alalım.
Okul öncesi çocuklarda kekemelik
Kekemelik çoğu vakada okul öncesi yaşta baş gösterir. Hiçbir çocuk kekeleyerek dünyaya gelmez, genellikle ilk kelimelerini akıcı konuşurlar, genel bir izlenime göre tek veya iki sözcüklü ifadelerden daha uzun cümlelere geçiş döneminde 2-5 yaş arasında kekemelik aniden başlar. Burada her zaman tetikleyici bir olay izlenmeyebilir.
Türkiye'de genellikle korku gibi olaylar aranır, o yoksa nazara başvurulur ama ben bunların bir ulusal inanıştan başka bir şey olmadığını düşünüyorum. Batı dünyasında nazar olayı bilinmediği gibi nazardan dolayı kekelemeye başlayan çocuklar da yoktur
Korkuya gelince korkudan ziyade psikolojik stresten bahsetmenin daha doğru olduğunu düşünüyorum. Çünkü her türlü psikolojik stres kekemeliği tetikleyebilir. Bizde sıkça izlenen bir faktör bir kardeşin doğması veya bir yakının (nine, dede) ölmesi.
Psikolojik stres kekemeliğin nedeni olamaz, kekemelik bireyin genlerinde ya var ya yok ve genetik yatkınlığı olmayan bir çocuk istediği kadar korksun veya psikolojik stres yaşasın, belki başka bozukluklar geliştirir ama kekemelik geliştirmez.
Bunun yanı sıra kekemeliğin çocuktan talep edilen performanın kapasitesini aşması durumunda baş gösterdiği de izlenmektedir. Burada tavsiye edilen, çocuğun gelişimini göz önünde bulundurarak kapasitesini aşan bir performans talep etmemek. Bu özellikle bizim Batı'da bazı annelerin birbirleriyle yarış içerisinde 'ay benim çocuğum daha şimdiden İngilizce saymasını biliyor' veya 'ay benim çocuğum daha şimdiden adını ve soyadını yazabiliyor' gibi gereksiz rekabetleri de kastediyor.
Dikkat!
Çocuğunuz kekelemeye başlarsa yaşlıların, komşuların 'geçer, karışma' gibi öğütleri takmayın, uzmana başvurarak geniş bilgi alın!
Kekemelik geçebilir de geçmeyebilir de. Geçme olasılığı %80. Şu anda doğru bir davranış sergilemeniz kekemeliğin geçmesinde destek olabilir ama
garanti değildir.
İşte
duyarlılaşma kısır döngüsüne şu anda dur diyebilirsiniz. Bizdeki uzmanlar şu tavsiyelerde bulunuyor:
- Çocuğunuz konuşurken müdahale etmeyin, çocuğun yerine kelimeyi tamamlamayın!
- 'Yavaş konuş', 'önce nefes al, sonra konuş', 'önce düşün, sonra konuş' gibi nasihatlerde bulunmayın, çocuk için yararı olmaz, zararı olur.
- Çocuk 'anne konuşamıyorum!' gibi şikayetlerde bulunursa teselli edin.
- Çocuk zorlanarak bir kelimeyi nihayetinde çıkarabiliyorsa empati gösterin örneğin 'bu kelime seni bayağı zorladı, değil mi?' diye.
- Çocuğa yaşına uygun bir şekilde kekemeliği anlatın, neden uzmana başvurduğunuzu ve uzmanın kendisinden ne istediğini izah edin.
- Çocuğunuzun çevresini (arkadaşlar, komşular, kreş öğretmenleri vs.) bilgilendirin ve çocuğunuza nasıl davranmaları gerektiğini izah edin.
Küçük çocuklar uyum sağlamak istedikleri için onları olumlu etkilemek de mümkündür. Kekeleyen bir çocuğa gülmenin neden yanlış olduğunu açıklarsanız diğer çocuklarda empati oluşur ve çocuğunuz kötü tecrübelerden korunmuş olur.
Ayrıca kendi deneyimlerimden oluşan ama tamamen kişisel olan bir tavsiyem vardır: Küçük bir çocuk heyecanlı heyecanlı annesinin yanına koşup 'anne anne' diye konuşmaya başlarsa mutlaka bir an önce anlatmak istediği bir şey olmuştur.
Ben bu tür vakalara birçok defa şahit oldum. Bizim okumuş, eğitimli Alman annelerinin dahi 'Bekle oğlum, annenin lafını kesme!' şeklinde çocuklarını susturduklarını gördüm. Bunun arkasındaki mantık: büyükler konuşurken çocuklar susmalı. Halbuki hangi sohbet, hangi muhabbet bir çocuğun derdi kadar önemli olabilir ki! Ben kendi çocukluğumdan biliyorum, anneme birşey anlatmak isterken 'sıra sende değil' diye susturulurdum daha sonra da söz hakkını bana verdiklerinde tıkanıp çıt çıkaramıyordum. Kekeme bir çocuk olarak yaşadığım bu tür durumları çocuklarıma yaşatmak istemediğim için anılan durumlarda sohbet ettiğimiz kadınlara: 'Bir dakika, oğlum/kızım bir şey söyleyecek' diye çocuğa önceliği verirdim.
Tabii ki bu tür
doğru davranışlar kekemeliğin geçmesi için garanti değildir. Bir kere kekelemeye başlayan çocuklardan hangisinin düzelip hangisinin kekeme kalacağını önceden kestirmek mümkün değildir. Bize düşen
kekemeliğin meşru olduğu bir ortam yaratıp çocuğun duyarlılaşmasının önünü almak.(Çünkü duyarlılaşmamış olan bir çocuğu daha sonra duyarsızlaştırmaya gerek yoktur) Kekelemek ve kekeme gibi sözcükler sıradan kelimeler olarak kullanılabilmeli ve çocuk kekemelikle yaşadığı sorunları 'karnım ağrıyor' diyebildiği gibi rahatça anlatabilmeli.
İlkokul çağındaki kekeme çocuklar
Öncelikle şunu söylemekte yarar vardır: Değişik ülkelerde yapılan bilimsel araştırmalar, kekeleyen çocuklarla kekelemeyen çocuklar arasında hiçbir karekter veya mizaç farkı olmadığını göstermiştir. Eğer kekeleyen bir çocuk zamanla çekingen veya korkak bir kişilik geliştirirse çocuğu biçimlendiren kekemeliktir demek. Kekemelik bağlamında yaşamış olduğu negatif tecrübeler çocuğun korkak olmasına neden olur yoksa sıkça söylenen 'kekemeler korkaklığından kekeler' gibi iddialar tamamen bir neden-sonuç çarpıtmasıdır.
Çocuğunuz ilkokula başlarken kekeliyorsa öğretmenle konuşmakta yarar vardır. Öğretmene nasıl davranması gerektiğini ve gerekirse çocuğun tedavi gördüğü terapistle görüşmesini söyleyebilirsiniz. Sınıfta çocuğun mağduriyetini dile getirmek, diğer çocukların empati yapması için tavsiye edilen bir yöntemdir. Burada kekeme çocuk da konuşturulabilir. Kendini nasıl hissettiğini ve çocukların kendisine nasıl davranmalarını istediğini dile getirebilir.
İlkokul çağında yeni kekeleyen çocuklar da vardır. Düne kadar düzgün konuşan bir çocuk ansızın kekelemeye başlayabilir. Böyle bir durumda küçük çocuklarda da olduğu gibi bir an önce uzmana başvurmak tavsiye edilir.
Bizde aklı eren çocukları
kendi davasının uzmanı haline getirmeye çalışıyorlar. Anne-baba veya terapist çocuğa kekemeliğin ne olduğunu iyice anlatıyor ki çocuk her gittiği yerde kendini savunabilsin. İlkokula giden bir çocuğu annesi veya babası her yerde koruyamıyor o yüzden çocuğu öz güvenle donatmak kendini kurtarması için en iyi yöntem.
Ayrıca sadece kekemelik gibi 'zaafiyet'ler değil de güçlü yanlarını geliştirmek önemlidir. Eğer iyi top oynuyorsa futbol kulübüne kaydedin, eğer iyi bağlama / keman / piyano vs. çalıyorsa müzik okuluna gönderin. Çocuk kendini zayıf yönleriyle değil de yetenekleriyle özdeşleştirsin. 'İyi bir oyuncuyum ama kekemeyim' veya 'iyi bir çalgıcıyım ama kekemeyim' gibisine. Yani yetenekler ön planda, kekemelik sadece bir özelliği olsun.
Bir de kekeme çocuklar için kekeme olan ünlüler güzel örnekler olabilir. Yani Bruce Willis veya Samuel L. Jackson, Scatman John veya sizin Türkiye'de hangi kekeme sanatçı veya artist varsa bunlar kekeme bir çocuk için pozitif örnekler olabilir.
Bu şekilde yetişen ve kekemelik sorununu gerekirse her yerde dile getirebilen bir çocuğun ileride duyarsızlaştırılmasına gerek kalmayabilir. Onun tek sorunu takılmaları (korku, endişe yok yani) ve onları güzel konuşma ve modifikasyon teknikleriyle çözebilir.
Ergenlik çağında olan kekeme çocuklar
Ergenlik çağında olan tüm çocuklar sorunludur. Kendilerini yeni yeni keşfediyorlar ve belli konularda 'normal', sıradan insanlardan, özellikle de anne-babalarından farklı olmak istiyorlar. Tabii ki burada aradıkları kekemelik gibi birşey değil, farklı müzik dinlemek, farklı giyim kuşam vs. gibi şeyler söz konusudur.
Herhangi bir mağduriyeti olan çocuklarda izlediğim birşey var ve bu kekeme çocuklar için de geçerlidir: Sıradan, normal olmak çocukların ezici çoğunluğu için ne kadar iticiyse, kekeme (veya başka bir mağduriyeti veya engeli) olan çocuklar için en büyük hayalleridir. O yüzden kekeme çocuklar okulda iyi olmaya, anne-babalarını dinlemeye ve hayatta başarılı olmak için herşeyi yapmaya özen gösteriyorlar. Ve anne-babalar ve terapistler onları o yolda desteklemelidirler. (Bu açıdan kekeme çocukların sorunları normal konuşanlarınkinden daha azdır).
Ancak ergenlik çağında olan çocuklar bazen de herşeyi reddediyorlar. Terapiye katılmayı, kekemeliği kabul etmeyi vs.
Ve bu bağlamda gerçekten iyi bir terapiste başvurmaktan başka çare yoktur. Ergen bir çocuk okulda kekemeliğinin dile getirilmesini istemeyebilir, kendisine özel muamele yapılmasını reddedebilir, anne-babanın sınıf öğretmeniyle konuşmasını asla istemeyebilir vs.
Bu konuda terapist olan bir arkadaşımın bana ilettiği bir mesajı sizinle paylaşmak isterim:
Alıntı: Sen F.'yi hatırlıyor musun? Hani genç kekeme danışanım vardı ya. Son zamanda tam çenesi düşük biri olmuş ve kulağımı götürüyor. Sözünü kestiğimde dahi hiç provokasyona gelmiyor. O bağlamda kendisine öğrettiklerimi o kadar güzel uyguluyor ki! Kekemeliğini kontrol ediyor, çabasız konuşuyor, ara sıra çıkan blokları teknikle ustaca çözüyor...
Semptomlarının hem niceliği hem niteliği o kadar azalmış ki daha önce sert, kısık olan sesi şimdi tam açık ve net olmuş durumda. Hatta bir kız arkadaşı bile edinmiş.
Fakat benim için en büyük sürpriz şu oldu: Terapi küçük küçük başarılarla ilerledikten sonra bir gün geldi ve hiç sesini etmedi. Çıt yok yani. Konuşmayı tamamen reddetti. Uzun boylu çocuk iki büklüm olmuş. (Daha sonra öğrendiğim kadarıyla kekemeliğinden dolayı kötü bir gün yaşamış...) Kendisini konuşmaya teşvik edebildiğim tek yöntem metronom cihazı oldu. Belli bir ritimle heceleyerek konuşmak gerekiyor. (...) Ondan sonra düğüm çözüldü ve her öğrendiğini çok güzel uygulamaya başladı. Ben şimdi çooook mutuluyum. Ve kendisi hele hele!
İşte iyi bir terapist demek danışanın güvendiği ve sırlarını açmaya hazır olduğu biri demektir. Ergenlik çağındaki bir çocukta uygulanan duyarsızlaştırma yöntemleri yetişkin insanlarda kullanılanların aynısıdır. Keyifli bir ortamda bol bol gönüllü kekemelik uygulanır ve modifikasyon teknikleri öğretilerek uygulanır.
Gençler hem daha çabuk öğrenir hem de yeni şeylere meraklıdır, o açıdan büyükler gibi kemikleşmiş değiller.
Bizdeki terapistler (büyüklerde de olduğu gibi) gençlerle terapi hedeflerini önceden belirlerler ve olası yanlış beklentiler konusunda danışanı aydınlatırlar. Örneğin danışan 'kekemeliğin geçmesini istiyorum' diyorsa terapist 'kekemeliğin geçmesi bu yaştan sonra pek olası değildir ama önemli ölçüde azaltılması ve kontrol edilmesi mümkündür' şeklkinde cevap verir. Yani yanlış umutlar yaratmaz, gerçekçi davranır ve ondan sonra tamamen bireysel bir yaklaşımla büyük tecrübe birikiminden faydalanarak terapiyi uygular.
Sorunuza yeterince cevap vermiş olmak umuduyla size başarılar dilerim.
Selamlar
Petra