Kekemelik Forum

Tam Versiyon: Kekemelik için kesin çözüm var mı? Van Riper modeli
Şu anda tam olmayan bir versiyonun içeriğine bakıyorsunuz. Tam versiyon'a bakınız.
Sayfa: 1 2 3
Kekeme olan arkadaşların en uygun konuşma tekniği süreci sırasıyla şu şekilde olmalıdır:
1)TANIMLAMA
2)DUYARSIZLAŞTIRMA
3)MODİFİKASYON(AKICILIK ŞEKİLLENDİRME)
4)STABİLİZASYON
Bu sırayı bozmadan ve birinciyi tamamlamayıp ikinciye geçme,atlama kesinlikle yapılmamalıdır.Zamanla uygulanıldığında adaptasyon sağlanacaktır.Ve zaman alacak bir süreçtir. Hiçbir tedavi kısa zamanda etkisini göstermez.Önemli olan kekemeliği kafamıza takmayıp kekeleme kaygısı olmadan devam ettirmektir.

yldrm

Yetişkin insanlarda kekemeli ğin geçmesinin hayal olduğunu belirtiyorsunuz oysa Odyoloji uzmanı Doç.Dr.Songül Aksoy bu konuda gayet pozitif bir yaklaşım sunuyor.Ben de Songül Hanım 'ın terapi yöntemlerini uygulayarak kekemelik sorunumu sabırlı bir çalışmayla tamamen yok ettim.İşte Doç.Dr. Songül Aksoy un tavsiyeleri.
Odyoloji ve Konuşma Bozuklukları Uzmanı Doç. Dr. Songül AKSOY'un sitesinde bulduğum yöntemi:


Kekemelik(Akıcı Konuşma Bozukluğu) Tedavisi

Kekelemek konuşma üzerinde sahip olduğuz kontrolün kaybıdır ve çok kompleks bir problemdir.
Kekemelik şikayeti yaşayan kişilerin, uzun yıllar çaresizlik içerisinde ve bir türlü iyileşmemenin verdiği psikolojik bunalımlarının bilincinde olarak, bu problemle daha etkili bir şekilde çözebilmek için, daha doğru adımlar atmayı ve sistemli çalışmayı içeren, çeşitli çalışma yöntemlerinin avantajlarını kullanıp dezavantajlarına kompanse eden bir konsept geliştirdik. Mevcut terapi yöntemlerinde:
1. Nefes terapisi ya da diyafram solunumu: bu yöntemle hızlı elde edilen sonuçlar maalesef her zaman kalıcı olmuyor.
2. Psikolojik tedaviler: bu yöntemde tek başına yeterli olamıyor, çünkü kekemelik yaygın olarak bilinenin aksine sadece psikolojik bir sorun değildir, daha kapsamlı olarak ele alınması gereken bir konuşma bozukluğudur.
3. Yoga ve meditasyon: bu teknikler ile elde edilen sonuçlar, stres yaratan ortamlarda kekelemeyi engelleyememektedir.
4. Hipnoz terapisi: genellikle başlangıçta etkisini gösterse bile, özellikle stresin artması ile kalıcı tedavi yöntemi olarak etki gösterememektedir.
5. Ritim yöntemi: terapide başarı oranı yüksek olmakla birlikte, günlük yaşama aktarmakta güçlükler yaşanmaktadır.
6. Yavaşlatılmış konuşma: ritim yöntemi gibi terapide Başarısı çok yüksektir ve günlük yaşama aktarmakta güçlükler yaşanmaktadır.
7. Sus terapisi : Terapi seansı dışına çıkarılması çok zor bir yöntemdir. Alışkınlıkları yasaklayarak onları değiştirmek sadece kısa vadeli etki göstermektedir.
Terapi ortamında yapılan çalışmalar çok kısa sürede etki gösterse bile, kekemelik bütün olarak kısa sürede tamamıyla çözülebilmesi zor bir konuşma bozukluğudur. Öğretilen yöntemlerin büyük bir çabayla ve sabırla çalışılması gerekir. Terapi süreci, tamamen kişinin terapide öğrendiklerini günlük yaşama ne kadar oranda kalıcı bir şekilde aktarabildiğine bağlıdır.
Kişiler için yılların verdiği konuşma alışkanlıkları yanlış duruş, yanlış solunum, kendilerinin geliştirdiği yanlış kompanse etmeye yönelik hareketler, terapide öğrenilen tekniklerin günlük yaşantıya aktarılması güçleştirmektedir. Bunun için bu tekniklerin kişi tarafından içselleştirilmesi gerekmektedir.
Bizim konseptimiz:
Mevcut terapi yöntemlerinin avantajlarını birleştirerek, grup ve bireysel ortamlarda daha yoğunlaştırılmış çalışmalarla, etkili kalıcı ve günlük yaşama aktarılabilir şekilde geliştirilmiştir. 7 günlük yoğun terapi sürecinde Dil ve Konuşma Terapisti, Odyoloji ve Konuşma Bozuklukları Uzmanı, Fizyoterapist ve Psikolog eşliğinde gereken teknikleri öğretilip benimsetilir, kişisel korkular ve endişelerle yüzleştirilir ve böylece problemin özüne inip kalıcı sonuçlar elde edilir.
Yanlız bırakmıyoruz!
Terapi süreci tamamlandıktan sonrada düzenli grup toplantılarıyla (istek üzerine bireysel seanslarla bilgilerinizin tazelenmesi) deneyimlerinizi ve tecrübelerinizi paylaşmak için tekrar bir araya geliyoruz.

Konuşma Terapistleriyle uygulanan kontrollü konuşma altın kuralları:
1. kural
Yavaş


2.kural
nefes kontrolü


3.kural
yorulmuş gibi


4.kural
yumuşak başlangıç

Bu kurallar ışığında çeşitli ödevler verilerek terapist takipli bir sistem uyguluyorlar. Başlarda belli sayılarda tek kelime yazıp terapist takipli okuma, sonra ev ödevleri, iki sözcüklü kelimeler, iki sözcüklü cümleler, üç sözcüklü cümleler, paragraf okumaları, hikaye okumaları şeklinde. Eş zamanlı olarak da okumada edinilen kazanımlar konuşmaya aktarılıyor.

Ayrıca Uzm.Psikolog Hayrettin Şahin in Beş Boyut Terapisi kitabı muhteşem mutlaka okuyun.
Ritim yönteminde terapi görmüş biri olarak ben de etki göstermedi ve dolayısıyla bıraktırdılar.Sus yöntemini de evde 10 gün sol kulağım kapalı şekilde günlük okuma egzersizleri yaparak uyguladım.Ama bu okuma şekli robot şeklinde oluyor..Beeeniiim aaadıım koraaay gibi..Bu kısa sürede beyin üzerinde etki gösteriyor yani eski konuşma alışkanlığı unutturmaya çalışılıyor.Zaten bunun amacı budur.Her yerde reklamı var.Yani kalıcı olduğunu sanmıyorum.
Hipnoz terapisini de deneyecektim..Korkularını ve kekemeliğin neden olduğunu ve bazı düşünceleri kafandan silmek için uygulanabilir.
İlk başta psikolojik sorun varsa kaygı vs onun düzeltilmesi gerek sonra gerekli terapi neyse o uygulanmalıdır.
Nefes egzersizleri,yumuşak,yavaş ve kendini sıkmadan hızlı konuşmama.Kekemeler hızlı düşünür.Düşünmeden konuşmalıyız.(Nasıl konuşacağım,ne diyeceğim,şunu mu demeliyim vs)

Kekemelik Hız Boyutu: Yapılan nörolojik araştırmalar kekemelerin beyninin hızlı çalıştığını göstermiş. Normal insanlarda düşence hızı ile konuşma hızı paralel gidiyor
(11/06/2017, 11:48)yldrm demiş ki: [ -> ]Yetişkin insanlarda kekemeli ğin geçmesinin hayal olduğunu belirtiyorsunuz oysa Odyoloji uzmanı Doç.Dr.Songül Aksoy bu konuda gayet pozitif bir yaklaşım sunuyor.Ben de Songül Hanım 'ın terapi yöntemlerini uygulayarak kekemelik sorunumu  sabırlı bir çalışmayla tamamen yok ettim.İşte Doç.Dr. Songül Aksoy un tavsiyeleri.
Odyoloji ve Konuşma Bozuklukları Uzmanı Doç. Dr. Songül AKSOY'un sitesinde bulduğum yöntemi:

Öncelikle kekemeliğin GEÇMESİ adı altında ne anladığımızı tanımlamamız lazım bence. Beni hangoutlarda izlediniz mi? Ben konuşurken kekeme gibi mi konuşuyorum? Konuşmamı nasıl algılıyorsunuz?


İşin püf noktası oradadır. Son derece akıcı konuşan ama sürekli tetikte olan bazı arkadaşlar var. Katıldıkları terapilerde öğrendiklerini eksiksiz uyguluyorlar çünkü terapistin de teşvikiyle kekemeliğin KÖTÜ birşey olduğunu iyice içlerine sindirmişler. Herşey iyi de kesinlikle kekelemek istemezler. Terapist de bunu sürekli onlara empoze eder.

Ben böyle bir yaklaşımın kekemelere zararlı olduğunu düşünüyorum. Kusuru hep kendilerinde ararlar halbuki beyinlerindeki o ufak farklılıklardan kendileri sorumlu değildir ve bir kere konuşma konusundaki altyapı normal konuşanlarınkinden farklıdır. 

Öyleyse kekemeliği (belli bir yaştan sonra) kendilerine hep şu veya bu şekilde eşlik edecek olan bir gerçek olarak kabul etseler işleri kolaylaşır.
Görünürde akıcı olmak kekelememek anlamına gelmiyor. Konuşurken bir an 'şu kelimeyi söyleyemeyeceğim eş anlamlısıyla değiştireceğim' hissi geldiği müddetçe kekemesin. Takıldığın yerleri 'şey' veya 'ı ı' diyerek geçiştirdiğin müddetçe kekemesin. Hele hele kendini konuşurken rahat hissetmediğin, otoritelerle muhatap olmaya, belli ortamlara girmeye çekindiğin müddetçe kekemesin. Görünürde akıcı da olsan ve tek bir tekrarlama göstermesen de. Sanırım terapist veya sözüm ona terapistlerin bazıları bunun farkında değildir. Kekemelerin korkularını yeterince ciddiye de almıyorlar.

Bütün bu tezlerin ışığında senin kişisel durumun nasıl? Kekemelik hissi hiç mi gelmiyor? Öğrendiğin yöntemleri hala uyguluyor musun? Kekemeliği kötü bir şey olarak algılıyor musun?

Şimdi bahsettiğin odyoloji uzmanına gelelim:
Alıntı: Konuşma Terapistleriyle uygulanan kontrollü konuşma altın kuralları:
1. kural 
Yavaş


2.kural
nefes kontrolü


3.kural
yorulmuş gibi


4.kural
yumuşak başlangıç

Bu kurallar ışığında çeşitli ödevler verilerek terapist takipli bir sistem uyguluyorlar. Başlarda belli sayılarda tek kelime yazıp terapist takipli okuma, sonra ev ödevleri, iki sözcüklü kelimeler, iki sözcüklü cümleler, üç sözcüklü cümleler, paragraf okumaları, hikaye okumaları şeklinde. Eş zamanlı olarak da okumada edinilen kazanımlar konuşmaya aktarılıyor.
Uzmanın tavsiyeleri fluency shaping'de uygulanan yöntemlerdir. Bu yöntem uygulandığı müddetçe akıcılık sağlanır ama kekemelik GEÇER anlamında değildir. Anladığım kadarıyla anılan uzman öyle bir iddiada da bulunmamıştır ve o yönüyle takdir edilecek bir kişidir.

Maalesef kekemelerin büyük bir kısmı bu yöntemi uygulamada zoruluk çekiyor çünkü 3Y yöntemi kendilerini kişiliklerinden yabancılaştırıyor. Şu an Almanya'daki özyardım grubumuzda aynı yöntemle terapi yapmış çok ağır kekeleyen bir arkadaşımız var.  O kadar zorlanıyor ki konuşma tarzı kendisine yabancı da gelse normalde kendini ifade etmek önplanda olmalı diye düşüneceksin. Yani iki seçenek arasında bocalasa da üçüncü birisi olarak diyeceksin 'böyle kekelemektense akıcı ve 3Y uygulayarak konuşup kendini ifade etmek daha iyidir'.

Adama sorduk 'yapamıyorum, kendimi yabancı hissediyorum' diyor. Yani terapide olur, günlük yaşamda yapamıyorum diyor.
Bu durum Van Riper veya McGuire terapisini yapmış insanlarda ortaya çıkmıyor. Her yönden kendileri olabiliyorlar, tek takıldıkları anda kendilerini kurtarmak için etkili kontrol yöntemlerine sahipler. Ve takılmayı bir felaket olarak görmüyorlar. Çünkü duyarsızlaşmışlar. Her an her yerde 'kekemeyim' diyebiliyor bunu bir eksiklik olarak görmüyorlar.

Fluency Shaping konseptinin kekemeler tarafından en çok eleştirilen tarafı yukarıda bahsettiğim 'kendimi yabancı hisseidyorum' yönü.
Sonuçta herkes kendisine uygun yöntemi kendisi bulmalı ama hangi yöntemi seçerse seçsin kekemeliği azaltmak, hatta başkası tarafından farkedilmeyecek kadar aza indirgemek mümkündür ama bu genel olarak kekemelik GEÇTİ anlamına gelmiyor.

Sıkça andığınız Canten Kaya bile bin kişilik topluluklarda konuşma yaparken takılma sıfır iken özel ortamlarda veya ön görüşmelerde hala takılabildiğini söylüyor.
Alıntı: Ayrıca  Uzm.Psikolog  Hayrettin Şahin in Beş Boyut Terapisi kitabı muhteşem mutlaka okuyun.

Yukarıda bahsettiğiniz odyologun olumlu bulduğum tespitlerine karşın andığınız kitap ve onun yazarı beni ikna etmiyor. Kitabı baştan sona kadar okuyup inceledim ve bir kekeme ve kekemelik konusunda eline geçen tüm literatürü takip eden biri olarak değerlendirdim.

Uzmanın genel kültürü kesinlikle çok iyidir, çok da güzel örnekler veriyor. Ama terapisini kekemelik konusunda bilim tarafından çoktan çürütülmüş ve her kekemenin de içgüdüsel olarak yanlış olduğunu bildiği üç tane YANLIŞ varsayım üzerine tesis ediyor. Bütün terapi bu yanlış varsayımlara dayandığı için en azından uluslararası alanda genel kabul gören başarılı konseptlere uymuyor.

1 - Kekemelik psikolojik bir sorun / bir alışklanlıktır: en az 20 yıldır modern teknoloji sayesinde çürütülmüş bir teori (http://www.kekemelikterapisti.com/tr/kek...erdir.html)
2 - Etki ve tepkilerin çarpıtılması: Kekemelik nefesin tutulmasına yol açıyor yerine kekemelik yanlış nefesten geliyor iddiası vs.
3 - Kekemelik yetişkinlerde de tamamen geçer* iddiası (Uluslararası Kekemelik Kuruluşu ISA ve Almanya Kekemelik ve Özyardım Federasyonu'nun bunca bilimsel araştırma ve kaynaklarına rağmen)
*) bu konuda hep bazı istisnalar vardır ama istisnalar kaideyi bozmaz!

Bu tür iddialar kekemelerin duygularıyla oynamak onları bir nevi kekemeliklerinden sorumlu tutmak anlamına geliyor.
Kekemeliği önemli oranda azalan yetişkinler varsa bile burada belirlenen hedefler ve yapılan vaatler çok önemlidir. 

Yanlış varsayımlara dayalı bir terapinin işleyip işlemediği konusunda tereddütüm var. Gerçi ünlü Alman terapisti Andreas Starke'nin dediği gibi: 'İyileştiren haklıdır - hangi varsayıma dayanırsa dayansın'.
Ancak anılan uzmanların iyileştirdiğine inanmıyorum. Çok iyi bir ilerleme sağlayabilirler ama iyileşmek demek hiç bir yerde hiç bir şekilde 'takılabilirim' korkusunun olmaması demek. (Sende nasıl?)
Bakınız ayrıca: http://kekemelikforum.com/konu-kekemelik...izlik.html (oradaki makale Almanya'nın önde gelen terapistlerinden Robert Richter'e ait ve çok iyi bir analiz).
Saygılarımla
Petra

yldrm

Takılma korkusu bazı durumlarda ama çok nadir olarak bende de oluyor.Böyle anlarda difayram nefesiyle ve çok yumuşak başlangıçla kelimeleri rahatça çıkarabiliyorum.Yavaş konuşma ve diyafram nefesinin heyecanı bastırmada rolü çok büyük.Ha bu arada 38 yaşındayım Smile

(11/06/2017, 16:14)PetraS demiş ki: [ -> ]
(11/06/2017, 11:48)yldrm demiş ki: [ -> ]Yetişkin insanlarda kekemeli ğin geçmesinin hayal olduğunu belirtiyorsunuz oysa Odyoloji uzmanı Doç.Dr.Songül Aksoy bu konuda gayet pozitif bir yaklaşım sunuyor.Ben de Songül Hanım 'ın terapi yöntemlerini uygulayarak kekemelik sorunumu  sabırlı bir çalışmayla tamamen yok ettim.İşte Doç.Dr. Songül Aksoy un tavsiyeleri.
Odyoloji ve Konuşma Bozuklukları Uzmanı Doç. Dr. Songül AKSOY'un sitesinde bulduğum yöntemi:

Öncelikle kekemeliğin GEÇMESİ adı altında ne anladığımızı tanımlamamız lazım bence. Beni hangoutlarda izlediniz mi? Ben konuşurken kekeme gibi mi konuşuyorum? Konuşmamı nasıl algılıyorsunuz?


İşin püf noktası oradadır. Son derece akıcı konuşan ama sürekli tetikte olan bazı arkadaşlar var. Katıldıkları terapilerde öğrendiklerini eksiksiz uyguluyorlar çünkü terapistin de teşvikiyle kekemeliğin KÖTÜ birşey olduğunu iyice içlerine sindirmişler. Herşey iyi de kesinlikle kekelemek istemezler. Terapist de bunu sürekli onlara empoze eder.

Ben böyle bir yaklaşımın kekemelere zararlı olduğunu düşünüyorum. Kusuru hep kendilerinde ararlar halbuki beyinlerindeki o ufak farklılıklardan kendileri sorumlu değildir ve bir kere konuşma konusundaki altyapı normal konuşanlarınkinden farklıdır. 

Öyleyse kekemeliği (belli bir yaştan sonra) kendilerine hep şu veya bu şekilde eşlik edecek olan bir gerçek olarak kabul etseler işleri kolaylaşır.
Görünürde akıcı olmak kekelememek anlamına gelmiyor. Konuşurken bir an 'şu kelimeyi söyleyemeyeceğim eş anlamlısıyla değiştireceğim' hissi geldiği müddetçe kekemesin. Takıldığın yerleri 'şey' veya 'ı ı' diyerek geçiştirdiğin müddetçe kekemesin. Hele hele kendini konuşurken rahat hissetmediğin, otoritelerle muhatap olmaya, belli ortamlara girmeye çekindiğin müddetçe kekemesin. Görünürde akıcı da olsan ve tek bir tekrarlama göstermesen de. Sanırım terapist veya sözüm ona terapistlerin bazıları bunun farkında değildir. Kekemelerin korkularını yeterince ciddiye de almıyorlar.

Bütün bu tezlerin ışığında senin kişisel durumun nasıl? Kekemelik hissi hiç mi gelmiyor? Öğrendiğin yöntemleri hala uyguluyor musun? Kekemeliği kötü bir şey olarak algılıyor musun?

Şimdi bahsettiğin odyoloji uzmanına gelelim:
Alıntı: Konuşma Terapistleriyle uygulanan kontrollü konuşma altın kuralları:
1. kural 
Yavaş


2.kural
nefes kontrolü


3.kural
yorulmuş gibi


4.kural
yumuşak başlangıç

Bu kurallar ışığında çeşitli ödevler verilerek terapist takipli bir sistem uyguluyorlar. Başlarda belli sayılarda tek kelime yazıp terapist takipli okuma, sonra ev ödevleri, iki sözcüklü kelimeler, iki sözcüklü cümleler, üç sözcüklü cümleler, paragraf okumaları, hikaye okumaları şeklinde. Eş zamanlı olarak da okumada edinilen kazanımlar konuşmaya aktarılıyor.
Uzmanın tavsiyeleri fluency shaping'de uygulanan yöntemlerdir. Bu yöntem uygulandığı müddetçe akıcılık sağlanır ama kekemelik GEÇER anlamında değildir. Anladığım kadarıyla anılan uzman öyle bir iddiada da bulunmamıştır ve o yönüyle takdir edilecek bir kişidir.

Maalesef kekemelerin büyük bir kısmı bu yöntemi uygulamada zoruluk çekiyor çünkü 3Y yöntemi kendilerini kişiliklerinden yabancılaştırıyor. Şu an Almanya'daki özyardım grubumuzda aynı yöntemle terapi yapmış çok ağır kekeleyen bir arkadaşımız var.  O kadar zorlanıyor ki konuşma tarzı kendisine yabancı da gelse normalde kendini ifade etmek önplanda olmalı diye düşüneceksin. Yani iki seçenek arasında bocalasa da üçüncü birisi olarak diyeceksin 'böyle kekelemektense akıcı ve 3Y uygulayarak konuşup kendini ifade etmek daha iyidir'.

Adama sorduk 'yapamıyorum, kendimi yabancı hissediyorum' diyor. Yani terapide olur, günlük yaşamda yapamıyorum diyor.
Bu durum Van Riper veya McGuire terapisini yapmış insanlarda ortaya çıkmıyor. Her yönden kendileri olabiliyorlar, tek takıldıkları anda kendilerini kurtarmak için etkili kontrol yöntemlerine sahipler. Ve takılmayı bir felaket olarak görmüyorlar. Çünkü duyarsızlaşmışlar. Her an her yerde 'kekemeyim' diyebiliyor bunu bir eksiklik olarak görmüyorlar.

Fluency Shaping konseptinin kekemeler tarafından en çok eleştirilen tarafı yukarıda bahsettiğim 'kendimi yabancı hisseidyorum' yönü.
Sonuçta herkes kendisine uygun yöntemi kendisi bulmalı ama hangi yöntemi seçerse seçsin kekemeliği azaltmak, hatta başkası tarafından farkedilmeyecek kadar aza indirgemek mümkündür ama bu genel olarak kekemelik GEÇTİ anlamına gelmiyor.

Sıkça andığınız Canten Kaya bile bin kişilik topluluklarda konuşma yaparken takılma sıfır iken özel ortamlarda veya ön görüşmelerde hala takılabildiğini söylüyor.
Alıntı: Ayrıca  Uzm.Psikolog  Hayrettin Şahin in Beş Boyut Terapisi kitabı muhteşem mutlaka okuyun.

Yukarıda bahsettiğiniz odyologun olumlu bulduğum tespitlerine karşın andığınız kitap ve onun yazarı beni ikna etmiyor. Kitabı baştan sona kadar okuyup inceledim ve bir kekeme ve kekemelik konusunda eline geçen tüm literatürü takip eden biri olarak değerlendirdim.

Uzmanın genel kültürü kesinlikle çok iyidir, çok da güzel örnekler veriyor. Ama terapisini kekemelik konusunda bilim tarafından çoktan çürütülmüş ve her kekemenin de içgüdüsel olarak yanlış olduğunu bildiği üç tane YANLIŞ varsayım üzerine tesis ediyor. Bütün terapi bu yanlış varsayımlara dayandığı için en azından uluslararası alanda genel kabul gören başarılı konseptlere uymuyor.

1 - Kekemelik psikolojik bir sorun / bir alışklanlıktır: en az 20 yıldır modern teknoloji sayesinde çürütülmüş bir teori (http://www.kekemelikterapisti.com/tr/kek...erdir.html)
2 - Etki ve tepkilerin çarpıtılması: Kekemelik nefesin tutulmasına yol açıyor yerine kekemelik yanlış nefesten geliyor iddiası vs.
3 - Kekemelik yetişkinlerde de tamamen geçer* iddiası (Uluslararası Kekemelik Kuruluşu ISA ve Almanya Kekemelik ve Özyardım Federasyonu'nun bunca bilimsel araştırma ve kaynaklarına rağmen)
*) bu konuda hep bazı istisnalar vardır ama istisnalar kaideyi bozmaz!

Bu tür iddialar kekemelerin duygularıyla oynamak onları bir nevi kekemeliklerinden sorumlu tutmak anlamına geliyor.
Kekemeliği önemli oranda azalan yetişkinler varsa bile burada belirlenen hedefler ve yapılan vaatler çok önemlidir. 

Yanlış varsayımlara dayalı bir terapinin işleyip işlemediği konusunda tereddütüm var. Gerçi ünlü Alman terapisti Andreas Starke'nin dediği gibi: 'İyileştiren haklıdır - hangi varsayıma dayanırsa dayansın'.
Ancak anılan uzmanların iyileştirdiğine inanmıyorum. Çok iyi bir ilerleme sağlayabilirler ama iyileşmek demek hiç bir yerde hiç bir şekilde 'takılabilirim' korkusunun olmaması demek. (Sende nasıl?)
Bakınız ayrıca: http://kekemelikforum.com/konu-kekemelik...izlik.html (oradaki makale Almanya'nın önde gelen terapistlerinden Robert Richter'e ait ve çok iyi bir analiz).
Saygılarımla
PetraTakılma korkusu bazı durumlarda ama çok nadir olarak bende de oluyor.Böyle anlarda difayram nefesiyle ve çok yumuşak başlangıçla kelimeleri rahatça çıkarabiliyorum.Yavaş konuşma ve diyafram nefesinin heyecanı bastırmada rolü çok büyük.Ha bu arada 38 yaşındayım Smile
(11/06/2017, 15:33)kyaman demiş ki: [ -> ]Ritim yönteminde terapi görmüş biri olarak ben de etki göstermedi ve dolayısıyla bıraktırdılar.Sus yöntemini de evde 10 gün sol kulağım kapalı şekilde günlük okuma egzersizleri yaparak uyguladım.Ama bu okuma şekli robot şeklinde oluyor..Beeeniiim aaadıım koraaay gibi..Bu kısa sürede beyin üzerinde etki gösteriyor yani eski konuşma alışkanlığı unutturmaya çalışılıyor.Zaten bunun amacı budur.Her yerde reklamı var.Yani kalıcı olduğunu sanmıyorum.
Hipnoz terapisini de deneyecektim..Korkularını ve kekemeliğin neden olduğunu ve bazı düşünceleri kafandan silmek için uygulanabilir.
İlk başta psikolojik sorun varsa kaygı vs onun düzeltilmesi gerek sonra gerekli terapi neyse o uygulanmalıdır.
Nefes egzersizleri,yumuşak,yavaş ve kendini sıkmadan hızlı konuşmama.Kekemeler hızlı düşünür.Düşünmeden konuşmalıyız.(Nasıl konuşacağım,ne diyeceğim,şunu mu demeliyim vs)

Kekemelik Hız Boyutu: Yapılan nörolojik araştırmalar kekemelerin beyninin hızlı çalıştığını göstermiş. Normal insanlarda düşence hızı ile konuşma hızı paralel gidiyor

Merhaba,
burada çok şey birden anlatılmış, bakalım bunu bir düzene sokabilir miyim?
Bence ritim ve melodik konuşma konusunda iki ayrı cins insan iki ayrı görüşe sahiptir: Biri kekemeler biri de normal konuşan terapistler.

Kekemenin hedefi akıcı konuşmak. Ama akıcı konuşmak derken 'normal konuşan' insanlar gibi akıcı konuşmak.

Terapist de ritimli, melodik veya uzatmalı yöntemle akıcı konuşmanın mümkün olduğunu biliyor. Buyur diyor, al sana akıcı konuşma yöntemi!

Ama kekeme birey bundan memnun değil, kendini yabancı hissediyor, sanki rol yapmış gibi, maske takmış gibi kendini hissediyor. (Zaten tiyatro oynayan kekemeler de genelde başka role girdiğinde ve tiyatral konuştuklarında kekelemezler).

Bence bu konuda çok büyük bir yanlış anlaşma var ortada. Kekemeler bunu açıkça dile getirmeli ve 'Hocam böyle konuşmak benim için çözüm değildir' diyebilmeli.

Van Riper, Sheehan, McGuire gibi kekeme olup da terapi konsepti oluşturan insanlar kendi yöntemlerini hem uyguluyor, hem öğretiyorlardı. O yüzden daha inandırıcı, daha mantıklı konseptler oluşturabilmişler. Zaten bunlardan hiçbiri 'seni iyileştireceğim' demiyor. Hepsi 'işin peşini bırakmayacaksın, çünkü kekemelik sana ömür boyu eşlik edecek' diyor. Geri dönüşlerde de anlayış gösterip yeni yollar gösteriyor çünkü geri dönüşlerin de istisna değil, olağan olduğunu biliyorlar (zaten McGuire konsepti o yüzden ömür boyu destek vaadediyor).

Kısa sürede çözüm vaadeden modellerden kesinlikle uzak durmak gerek. İnsanlar sadece dünyanın parasını değil, umutlarını da kaybediyorlar.

Tek taraflı kulak tıkamak diye bir model bunca araştırmalarıma rağmen Avrupa'dan ve ABD'den hiç duymadım. Faydası olsaydı herhalde orada da uygulanırdı.
Ancak gerçekten işleyen bir yöntem iki kulağın da sağır edilerek konuşulması. Ama o da günlük yaşamda mümkün olmuyor. Duyduğum kadarıyla ABD'de bir profesör varmış amfide sunum yaparken kekelememek için kulaklarını sağır ederek konuşuyormuş. Tabii öğrenciler daha sonra soru sorduklarında kulaktaki hışırtıyı kapatması lazım.
Biz kulağı hışırtıyla sağır etme yöntemini her sene öz yardım grubumuzda deneme amaçlı uyguluyoruz çok zevkli oluyor. En ağır kekeleyen arkadaşlarımızın bile kekemeliği (hemen hemen) sıfır.

Hipnozdan faydalanan toplam bir tane arkadaşım var. Hipnozla korkularıyla yüzleştiğini ve kekemelik korkusundan kurtulduğunu söylüyor. Korkular her geri geldiğinde terapistine gidip bir-iki seans alıyormuş. Tanıdım tanıyalı akıcı konuşuyor ama kekeme olduğunu da her yerde rahat bir şekilde söyleyebiliyor.

Düşünme hızına gelince... Bu konuda bilimsel herhangi bir çalışmaya rastlamadım. Ama kekemelerin hızlı hem de çok hızlı düşünebildiğini kendimden biliyorum. Hızlı konuştuğum halde cümle içerisinde bir heceye takılıp istediğim gibi devam edemediğimde mili saniye içerisinde tüm cümle yapısını değiştirebiliyorum. Ama tabii kendimi normal konuşan biriyle kıyaslamadım...

Kekemeler bazen beyinlerinde 'tehlikeli' kelimeleri veya heceleri tararken düşüncelerinde karışıklıklar oluşabilir ama sonuçta ne olursa olsun birşey söylediğimiz zaman beyinde bunu planlamamız lazım. Planlanmamış bir sözcük söylenemez.
Kekemelerdeki sorun planlandığı halde konuşma organlarına iletilen sinyallerin kesintiye uğraması. O da genellikle takılma veya blok olarak dışa yansıtılıyor. Sorun beyinde başlar ve beyinde biter.

Ve de söylediğin gibi önceden düşünmeden, ağzına geldiği gibi konuşmak kekemeliği en aza indirgeyebiliyor. Önemli olanı kekelemekten korkmamak. Bunu birçok kekemeden duydum ve kendimden biliyorum.

Sana iyi pazarlar dilerim
Petra
Sayfa: 1 2 3